Dinin Geleceği:
Ninian Smart'la Bir Söyleşi

Söyleşi: Scott London / Çeviren: Metin Pay

1968 yılında Time dergisi, "Tanrı öldü mü?" diye sordu. Bu, o zaman kışkırtıcı ve etkili bir manşetti. Fakat şimdi, yıllar sonra haftalık dergiler tam zıddı bir soru üzerinde düşünüyorlar: Bugün dine ve maneviyata yönelik olağanüstü bir ilgi karşısında ne yapıyoruz? U.S. News and World Report dergisi, açık bir şaşkınlıkla "Birleşik Devletler'in bugün, kuruluşundan daha dindar olduğu görünüyor" şeklinde yazarken, Newsweek dergisi, "milyonlarca Amerikalı, hayatlarındaki kutsalı araştırmaya girişiyorlar" diyor.

Ninian Smart
Ninian Smart

Maneviyatın yeniden doğuşunun izleri her yerdedir. Tanrı'yla Konuşma ve Tanrı'yla Söyleşiler gibi başlıklar, çok satanlar listesinin zirvesinde yer alıyor. Hollywood'ın en son yapımları Tibet Budizm'i, öldükten sonra hayat, imanın sınırları gibi manevi konuları araştırıyor. Fizikçiler, kuantum mekaniğinin manevi önemini tartışıyorlar. Tıp kurumu, duanın iyileşmeye etkilediğinin şaşırtıcı biçimde keşfedilmesi karşısında ne yapacağını şaşırıyor.

Amerika'daki yeni dini manzaranın en ilgi çekici yönlerinden biri, farklı inanç ve geleneklerin yaygın bir şekilde birbirine katılımı ve karışımıdır. Tarihte bundan önce, çeşitli dini değerler ve ritüeller tek bir toplumda bu şekilde kesinlikle bir arada bulunmamışlardı. Irk, etnik köken ve kültürel değerlerin karşılıklı ilişkisi hakkında çok şey yazıldı, fakat dinler karşılaştığında ne olur? Global bir köyün senkretizmi (birbirinden ayrı düşünce, inanış ve öğretilerin kaynaştırılması), tahmini olarak evrensel bir din türüne götürür mü ya da birçok farklı inancın canlı bir mozaiğini oluşturur mu?

Ninian Smart, 50 yıllık zaman diliminde bu sorular üzerinde çok önemli bir şekilde kafa yordu. Dünyanın önde gelen din bilginlerinden biri ve 30'u aşkın kitabın yazarı olarak -Ocak 2001'de ölümüne dek- dini araştırmalar dünyasında büyük ölçüde bir otorite olarak kabul edildi.

İskoçya'da doğdu. 1960 yılında California, Santa Barbara Üniversitesi'ne geçmeden önce, uzun yıllar Londra, Birmingham ve Wales üniversitelerinde ders verdi. Zamanını İngiltere, İtalya ve Birleşik Devletler arasında bölerek, orada hayatının sonuna kadar ders vermeye devam etti.

Smart'la Santa Barbara'da Eylül 1999'da buluştum. Amacım onun çok önem verdiği konulardan birini araştırmaktı: Dinin geleceği. Sürekli gülümsemesi ve tatlı espri anlayışı ile kısa boylu, yuvarlık yüzlü adam Smart'ın konuya yaklaşımı en başta şakacı ve bilgece idi. Söyleşimiz şu espriyle başladı; mukayeseli din çalışması, bir kişiyi "nispeten dindar" yapabilir. Ona bunu doğru bulup bulmadığını sordum.

Ninian Smart: Dünyanın çeşitli dinlerini araştırmak, elbette sizin bakış açınızı değiştirebilir ve her dini gelenekte bulunan daha dar görüşlerin bir kısmını bir yana itebilir. Fakat diğer yandan, sizin dini tecrübenizi derinleştirebilir. Bu, sizin ne tür bir kişi olduğunuza bağlıdır.

Scott London: Siz, Episcopal Kilisesi'ne mensupsunuz, fakat dünyanın büyük dinlerinin çoğu ile irtibat kurdunuz ve onlar hakkında bilgi sahibi oldunuz.

Smart: Evet. Çok alışılmamış bir yolla bu noktaya geldim. İngiliz ordusuna 2. Dünya Savaşı'nın sonunda askere alındım ve sonradan İstihbarat Servisi olarak isimlendirilen yere verildim. Yaptığım ilk şey, bir buçuk yılı Çince öğrenmekle geçirmekti. Bu beni, sahip olduğum dünya görüşünün tamamen dışına çıkardı. Konfüçyüslük metinleri ve diğerleri üzerinde çalıştık. Sonra, olduğu şekilde ordu tarafından Sri Lanka'ya (ya da sonradan aldığı isimle Seylan'a) gönderildim. Oradaki egemen din, Budizm idi. Biz orada yerli askerleri eğitiyorduk. Büyük bir çoğunluğu Budist ve bir kısmı Hindu olan bir birliğe Hristiyan bir papaz getirmenin anlamsız olacağına karar verdik. Böylece, papazımız olması için bitişiğimizdeki tapınağın sorumlusu olan rahibi davet ettik. Sanıyorum İngiliz ordusunda bir Budist papazına sahip tek birlik bizdik. Askere gittiğimde 18 yaşındaydım ve böylece diğer dini görüşlerle çok erken yaşta tanışmış oldum.

London: Bugün kendi inancınızı nasıl tanımlayacaksınız?

Smart: Çoğunlukla bir Budist-Episcopalian olduğumu söylerim. Bunu insanları biraz rahatsız etmek için söylüyorum. (Gülüyor)

London: Ne demek istiyorsunuz?

Smart: bir dinin, bütün doğruları ihtiva edebileceğini düşünen kişileri rahatsız etmek istiyorum. Bana göre, hiçbir din bütün doğruları ihtiva etmez. Diğer geleneklerden ve medeniyetlerden öğrenilecek bir şey olmadığını sanmanın delice bir şey olduğunu düşünüyorum. Diğer dinlerin de size verebileceği ve onlardan öğrenebileceğiniz bir şeyi olduğunu kabul ederseniz, sizin olacağınız şudur: bir Budist Episcopalian ya da Hindu-Müslüman vb.

London: Budizm, Hristiyan inançlarınızı nasıl tamamlıyor?

Smart: Bazı yönlerden Budist ahlakının daha açık ve daha sistematik olduğunu düşünüyorum. Budist düşüncesinde bizim temel sorunlarımız hırs, kin ve yanılgı vardır. Hristiyan geleneğinde, yanılmadan fazla bahsedilmemiştir. Batı'da biz, ahlaki ve ruhsal sıkıntılarımızın açıklık ya da içgörüden yoksun olması gerektiği düşüncesini hafife alır göründük, çünkü asli günah, düşüncemizin çoğuna egemen oldu. Sıkıntılarımızın, yetersiz irade gücü sebebiyle meydana geldiğini düşünmeye meylettik. Böyle düşünmenin elbette faydaları vardır, fakat Budizm'den de bir şeyler öğrenebileceğinizi düşünüyorum. Bu açıdan Budizm, Hristiyanlığın tamamlayıcısıdır- ona eklenir.

London: Bugün Budizm'in çok sayıda Amerikalı tarafından benimsenmesinin bir sebebi belki de budur.

Smart: Budizm'in çekiciliğinin, bir Tanrı inancı içermemesi olduğunu düşünüyorum. Bu, birçok insanın hoşuna gidiyor- özellikle de aydın ve eğitimli kişilerin. O aynı zamanda meditasyon gibi teknikler sunan çok pratik bir dindir. Yine, daha çevresel bir olgu vardır ki, Budizm çok etkili ve bunda da oldukça haklı olan çok iyi bir sözcüye -Dalai Lama- sahiptir.

London: Birkaç yıl önce Budizm ve Hristiyanlığı "rakipler ve dostlar" olarak söylediğiniz bir kitap yazdınız.

Smart: Evet. Bir anlamda onlar uyuşmazlar, çünkü Budizm'de bir Tanrı yoktur- özellikle Theravada Budizmi'nde. Fakat onlar dostturlar, çünkü onların değerleri ile pratikleri uyumludur ve birlikte işgörebilirler- aslında böyle yapmaları büyük ölçüde faydalarına olacaktır. "Rakipler ve dostlar" ile kastettiğim budur.

Ancak bir diğer olgu da, Budizm'in oldukça değiştiğidir. Örneğin, Mahayana ve Tibet Budizmi'nde Tanrı ya da Mesih gibi bir şeyi bulursunuz. Hatta St. Francis of Xavier Japonya'ya vardığında Vatikan'a mektup yazdı ve şöyle bir şaka yaptı. "Şanssızlık" dedi, "Lutherciler, benden önce buradaymışlar". Bununla kastettiği, Pure Land Budizmi'nin Lutherciliğe çok benzediği idi.

London: Pure Land Budizmi?

Smart: Evet, o Budizm'in bir biçimidir; Buddha Amida'nın (ya da Hindularda Anitaba) adını inanarak söylerseniz, Pure Land'de yeniden doğacaksınız- orası cennet gibi bir yerdir. Onların azizlerinden biri şöyle diyor: "İyi bir kişi bağışlanabilirse, kötü bir kişi nasıl daha çok bağışlanamaz?". Böylece, Budizm'in, Hristiyanlığa çok benzeyen biçimleri vardır.

London: Dalai Lama, dinler arasında karşılıklı anlayışa ihtiyaç olduğu hakkında çok açık sözlüdür. Önümüzde bu sürecin işaretlerini görüyor musunuz?

Smart: Elbette, başlangıçta din eğitimi, inançlar arası diyaloglar ve bu çeşit şeyler yoluyla meydana gelmiş olsa da, bu anlayışlar son 50 yılda çok büyük ölçüde ilerledi.

Londonstrong>: Bazı eleştirmenler, inançlar arası diyalogların daha çok laga-lugaya yönelik olduğuna değinirler- çoğunlukla da kibar konuşmalar.

Smart: Bu, kısmen doğrudur. Bu diyaloglara çok sık gitmiyorum (aslında, yarın birine katılmak için Roma'ya gidiyor olsam da). İnsanlar bunun sadece bir konuşma olduğunu söylerler, fakat her şeyden önce, bu konuşmada yanlış olan ne vardır? İnsanlar başka türlü ne yapacaklar? Birbirleriyle savaşabilirlerdi. İkinci olarak, bunların laga-luga olduğuna kim karar verecektir? Şöyle diyeceğimi varsayın: "Cehenneme inanmıyorum" ve bir kişi geriye dönerek cehenneme inanmadığım için benim bir laga-luga karakteri olduğumu söyler. Bir laga-luga varlığı olma felaketinden kurtulmak için cehenneme inanmam mı gerekmektedir? İki sınıf ya da iki grup insan, fakirlere yardım etmek için Tijuana'da evler inşa etmek üzere çalışmaya karar verirlerse, bunda laga-luga olan ne vardır?

London: Choosing a Faith (İman Seçimi) adlı eserinizde çarpıcı bir bölüm var; orada bugün Los Angeles'teki çok sayıdaki Batı Afrika zencisini, İngiltere Birmingham'daki Sihleri, Fiji adalarındaki Mormonlar'ı, İskoçya'daki Tibet Budistlerini, Kuzey Afrika'daki Hinduları ve California Berkeley'deki Konfüçyüsler'i anlatıyorsunuz. Bütün bu farklı gelenekler, gelecekte birlikte var olmayı nasıl becerecekler?

Smart: Sadece gelecekte değil- onlar şimdi de birlikte var olmaya devam ediyorlar. Bosna ve Sri Lanka gibi yerlerde gördüğümüz çatışma ve şiddetli savaşa rağmen onlar bir araya geliyorlar. Bu kısmen, barışçıl bir göç yoluyla meydana geldi. Örneğin, Asya'dan birçok doktor tıp uygulaması için Britanya ve Birleşik Devletler'e göç etti. Fakat birçoğu da barışçıl olmayan göçün bir sonucu idi. 2. Dünya Savaşı, Britanya'da arkasında 300.000 Polonyalıyı bıraktı. Ortadoğu'nun her yerinde Filistinliler vardır. Örnekler bu şekilde sürdürülebilir. Kesin olan şudur ki, şimdi olduğu gibi böyle karışmış bir nüfusa kesinlikle sahip değildik. Dünyada hiçbir büyük şehir yoktur ki (belki Japonya ve başka bir ya da iki yer hariç), bahsetmek istediğin herhangi gruptan orada çok sayıda kişi olmasın. Bugün ikinci en büyük Yunan şehri, Melbourne, Avustralya'dır. En büyük Polonez şehri, Auckland, Yeni Zelanda'dır. Daha birçok örnek vardır.

London: Bu yeni küresel köyde dinin kaderi ne olacaktır?

Smart: Bütün bu göçlerin bir sonucu, dinin yeni formlarının ortaya çıkışıdır. Örneğin, şimdi Malibu'da tapınaklar inşa ediyorlar. Onlar Batı'da eğitim görmüş ve Hinduizm hakkında çok az şey biliyor olabilirler. Böylece onlar bunu sıfırdan icat etmek zorundadırlar, çünkü çocuklarının Hindu olmasını istiyorlar. Ve bu olay sadece Hindular için geçerli değildir, aksine Amerika ve Avrupa'nın her yerindeki Müslümanlar, Konfüçyüsler vb. için de geçerlidir.

Bu, ümit verici bir işarettir. Dinlerin bir araya gelmesinin sonuçlarından biri, onların bir şeyi diğerinden ödünç almalarıdır. Örneğin, Sri Lanka'nın güneyinde bir kasabaya girişimi hatırlıyorum ve gördüğüm ilk binalardan biri YMBA- Young Man's Buddhist Association (Genç Budistler Derneği) idi. O, YMCA- Young Man's Christian Association (Genç Hristiyanlar Derneği)'yı model olan gençlerin bir örgütlenmesi idi. Onlar Hristiyan örgütünün bir bölümünü ödünç alıyorlardı. Diğer bir örnek, Budizm ve Hinduizm'den ödünç alarak Yoga ve meditasyon tekniklerini uygulayan Katoliklerin sayısının artmasıdır. Böylece, var olan bu ödünç almaların dinleri aşıladığını düşünüyorum.

London: Çoğunlukla bu tür karşılıklı birleşmeyi tarif etmek için kullanılan senkretizm kelimesi, çok olumsuz çağrışımları beraberinde getiriyor.

Smart: Evet, insanlar için rahatsız edici olabilir. Onlara çoğunlukla, "sağlam bir imanınız olmalı ve dininizden emin olmalısınız" vb. şeklinde öğretilmiştir. Onlar, bu yeni gelişmeler ve kaynaşmalar tarafından tehdit edildiklerinden korkarlar. Böylece ona karşı bir ters tepki görebilirsiniz. Şayet isterseniz, bazı eşitlikleri ortaya koyabileceğinize inanıyorum. A dini, B dini ile karşılaştığında ne olur? A, bir miktar B'leşir ve B bir miktar A'laşır. Sonra A dinindeki insanlar B'leşmeyi istemezler, böylece AA tipi olurlar. Aynısı B için de geçerlidir. Öyleyse, dinlerin karşılaşmasında daima dinamik bir hareket vardır. Şimdi, tarihte ilk defa bütün dinler karşılaşıyor. Bu nedenle onların bazı endişe verici yollarla karşılıklı etkileşimi de zorunludur.

London: Fundamentalizmin büyümesi ile ilgileniyor musunuz?

Smart: Ne kastettiğinize bağlı. Fundamentalizmi, Birleşik Devletler'de ya da Avrupa'da büyük bir tehdit olarak görmüyorum; kısmidir, çünkü o kendi kendisini kurutan bir illettir. Genç nesil, hayatın akışına kapılmıştır, bu yüzden fundamentalistler, onlara ayak uydurmak için daima iyileşmek zorundadırlar.

London: Çocukların, ebeveynleri gibi güçlü bir şekilde kesinlikle inanmadıklarını mı kastediyorsunuz?

Smart: Evet, Onlar kısmen ebeveynlerine tepki olarak ve kısmen de eğitim yoluyla daha liberal oluyorlar. Eğitim, insanların biraz daha ılımlı olmalarına yol açıyor.

London: Sizin söylediğiniz, nesiller boyunca gittikçe liberal inançlara doğru gerçekleşen bir evrim türü olduğunu akla getiriyor.

Smart: Evet, buna inanıyorum. Fakat, göstermek zordur, çünkü liberal kiliselere ilgi bugün azalıyor. Fakat, böyle olduğunu düşünüyorum, evet.

London: Birçok kişi, bu azalan ilgiyi, kendi kendine yeterlilik hareketinin büyümesine ve yerleşik dinlerin dışında manevi bir anlam arayan Amerikalıların sayısının artışına bağlıyorlar.

Smart: Evet. O, bir anlamda birçok açıdan yeni bir bireyselciliği içeriyor. Şimdi, insanların kendilerine has özel dinleri vardır- birinin ismi ile. Bunun, yeniçağın fenomeninin bir parçası olduğunu sanıyorum, fakat o bundan daha da geniştir. Her şeyi göze alarak, bunun sağlıklı bir şey olduğunu söyleyeceğim. Onun her yerde, fakat gizlice olduğunu düşünüyorum.

London: Gizlice?

Smart: Kastettiğim şudur: Karım İtalya'dandır ve onun akrabalarını çok iyi tanıyorum. Büyük amcaları onbeş ya da yirmi yıl önce öldü. Ölümüne yakın bir zamanda ona ölümden sonraki hayat hakkında sorduğumu hatırlıyorum. "Bununla ilgilenmiyorum" dedi. "Onunla ilgilenmiyorum demekle ne kastediyorsun?" dedim. "Bu konu hakkındaki konuşma, cennet ve Araf hakkındadır ve bütün bunlar beni rahatsız etmiyor" dedi. "Bu, doğrusu alışılmadık bir durum. Siz iyi bir Katoliksiniz ve her Pazar günü ayine gidiyorsunuz ve öğretinin bir kısmının önemli olduğunu düşünür görünmüyorsunuz" dedim. "Evet, öğretinin bir kısmının genç insanlar için önemli olduğunu düşünüyorum. Papazlar bunu öğütlemeye devam etmelidirler. Fakat benim için, daha fazla ihtiyacımın olmadığı, hayatın belirli bir aşamasındayım" dedi. Görüyorsunuz ki, çok değişmez görünen eski geleneklerde bile, -alenen ortaya çıkmasalar bile- kendi çok özel sonuçlarını çıkaran insanlarla karşılaşıyorsunuz. Bugün bu şeylerin daha genel ve belki de daha yaygın olduğunu düşünüyorum. Bu, Amerika'nın mevcut durumunun büyük bir özelliğidir. Ve aynı şeyi bir ölçüde Avrupa'da da bulacaksınız.

London: Demokrasinin bugün dünyanın her yerinde yaygınlaşmasının, insanların neye ve nasıl inandıkları üzerinde bir etkisinin olduğunu düşünüyor musunuz?

Smart: Evet, kısmen bir etkisi olduğunu düşünüyorum, çünkü o herhangi bir şekilde inanma üzerindeki baskıları kaldırır. İnsanlar, diğer fikirlere ve daha önce kesinlikle yapmadıkları şeyleri yapma yollarına ulaşabilirler. Ve onlar yeni özgürlüklere sahiptirler. Papa'nın birçok meziyeti vardır, fakat belki de demokrasinin bu yönünü tam olarak anlamıyor. Biraz daha kabaca söylersek, bugünlerde hiç kimse aforozdan korkmuyor. Onlar artık Katolik olmayı istemediklerine ve Episcopalian ya da Hinduist olmaya karar verirlerse, bunu derhal yapıyorlar. Kiliselerin artık, mensuplarını kontrol altında tutmak için daha fazla disiplin gücü yoktur. Bu, onların alttan daha fazla beslenmeyi kabul etmeleri gerektiği anlamına gelir ki, geçmişte bunu yapmak zorunda kalmışlardı. Böylece Papa, kesin bir anlamda ona inananlar tarafından seçilir. Örneğin ben, papazları terk eden, buna rağmen samimi Katolikler olarak kalmaya bir yol bulan birçok Katolik'e hayran olmuşumdur. Onlar bu sonuca kendileri gelmişlerdir.

Bu eğilimlerin kaçınılmaz bir durum olduğunu düşünüyorum. Örneğin, İran hükümeti, uydu çanak antenlerini yasaklamaya çalışıyor, çünkü onlar Batılı fikirlerin geleceğinden ve İslam'ı bozacağından endişe ediyorlar. İslam'ı bozsun ya da bozmasın, uydu çanak antenleri uzun vadede kazanacaklardır. Sovyetler Birliği'nin yıkılmasının sebeplerinden biri, insanlarını geçmişte yaptıkları gibi faks makinesinden, televizyondan, radyodan vb. bütün şeylerden uzak tutamamasıdır. Böylece insanlar, kaçınılmaz olarak yeni fikirleri elde etmişlerdir.

London: Son yıllarda dünyanın her tarafında, özellikle de Doğu Avrupa ve eski Sovyetler Birliği'ndeki evanjelist hareketlerin yükselişi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Smart: Evanjelistler, Doğu Avrupa'da uzun bir geçmişe sahiptir. Birkaç yıl önce BBC ekibiyle Romanya seyahatini hatırlıyorum. Roman Ortodoksluğu hakkında bir film çekiyorduk. İnsanlara, "niçin cemaat ayinine gidiyorsunuz?" diye sorulduğunda, "Bu şekilde, Vaftizcilerin dalaveresine düşmeyeceğiz" cevabını verdiler. (Gülüyor) Böylece onlar, imanınızdan emin olmak için cemaat ayinine gitmeniz gerektiğini sezdiler, aksi halde çok çekici olduğundan evanjelistlere dayanamazsınız.

Bu şekilde, yeni din özgürlüğü ile Rusya'ya sadece evanjelistler değil, yeni dini hareketler de girdi. Örneğin, Mooncu olan bazı arkadaşlarım vardır ve onlar başarılarını eski Sovyetler Birliği'ne bağlıyorlar. Bunu açıklamaya yardımcı olan iki ya da üç faktör olduğunu düşünüyorum. Birincisi, Rus Kilisesi, yozlaşmıştı. İkincisi, bu hareketler yenidir. Ve üçüncüsü, Rusya'daki insanların bir dini yoktu- onlar Sovyet ideolojisi altında idiler ve belki de bir kimsenin, dini olarak kabul edeceği herhangi bir şeye inanmıyorlardı. Fakat, şimdi onlar, her çeşit tercihi yapabiliyorlar.

London: Öyleyse, bu açıdan, bir kimse eski Sovyet dünyasını büyük bir tecrübe olarak görebilir. Şimdi insanlar, hoşlarına giden inancı seçme hürriyetine sahipler.

Smart: Evet, fakat bununla karşılaşan bir Rus'un, hala bir Rus olduğunu hatırınızdan çıkarmayın, bu yüzden onun Ortodoks Hristiyanlığa yakın olması daha muhtemeldir.

London: İnanç sorununa tamamen yeni bir bakış açısından yaklaşımın mümkün olduğunu söylersek ve çeşitli dinlerin erdemleri ve noksanlıklarını inceledikten sonra, gerçekten bir inanç seçmek için, yeni küresel bir vatandaşın seçimi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Smart: Bu, insanların sahip olduğu belirli değer yargılarına dayanır. Şunu demek istiyorum; derin düşünceye dayanan bir hayatı içeren mistik bir inançtan hoşlanıyorsanız, Budizm oldukça makul olacaktır. Fakat diğer taraftan, herkes mistik olarak gelişmez. Aslında o, çok az insanın bulunduğu hoş bir durumdur. Yine diğer bir din türünde, belki daha faydacı ve faydaya yönelmiş olan bir kimse, diğer dinlere başvurabilir. Böylece, değerlerinizi hesaba katmak zorunda olduğunuzu düşünüyorum.

London: Bazı din bilginleri -en dikkate değeri Huston Smith- tarafından ifade edilen, dünyanın büyük dinlerinin merkezinde öz bir bilgeliğin olduğu görüşüne katılıyor musunuz?

Smart: Hayır katılmıyorum, çünkü, bunun gösterilebileceğini ve açıkça ortaya konulabileceğini sanmıyorum. Bütün dinlerin mistisizminin aşağı yukarı aynı olduğuna güçlü bir şekilde inanıyorum. Fakat bu, yegâne öz değildir. Zaten onlar niçin bir öze sahip olsunlar ki? Sahip olmazlarsa, daha ilgi çekici olmazlar mı? Ya da birkaç öze sahip olsalardı?

London: Belki de çeşitli dünya inançlarının farklı öğretilerinden meydana gelen tek bir dünya dininin olacağı bir zamana doğru evrim geçiriyoruz?

Smart: Dinlerin, büyük bir küresel inançta birleşeceğini düşünmüyorum. Fakat, dinin bir yerinin olduğu ve farklı geleneklerin katılımlarını kabul eden küresel bir ideolojiye doğru hareket ettiğimize inanıyorum. İnsan değerleri ve maneviyatının yükselmesi için birlikte nasıl çalışabileceğimize dair kapsayıcı bir görüşün oluşacağını ümit ediyorum. Aynı gezegende yaşadığımızı, bazı ilgilerin (insan hakları gibi) evrensel olması gerektiğini ve bütün dinlere saygı gösterilmesi gerektiğini kabul eden bir uzlaşmayı görmeyi arzu ediyorum.

Müsamaha, (diğer bütün şeyler gitmesine rağmen) Hristiyanlığın köklerinden gelen çok önemli bir özelliğidir. Ve bunun, küresel bir bakış açısı olması gerektiğini düşünüyorum. Müsamaha, "Müslümanları yaptıklarıyla serbest bırakalım" demekten daha fazla bir şeyi gerektirir. Aynı zamanda onlardan bir şey öğrenmeye çalışma ve bunu kendi geleneğinize katma anlamına gelir. Bunun, geleceğin küresel vatandaşını bilgilendirmek için ihtiyaç olan tutum olduğunu düşünüyorum.